CHP'nin kurultay maratonu, tüzük değişikliği üzerinden CHP'ye dair yeniden düşünme fırsatı veriyor.
CHP tarihindeki kurultaylar, 1980 öncesindeki birkaçı hariç, bu partinin nasıl bir Türkiye, nasıl bir siyaset, ekonomi, toplum tasavvur ettiğine ilişkin yoğun fikir mesailerinin yapıldığı etkinlikler olamamıştır. Fakat aynı kurultayların toplanma gerekçelerinin çoğu bu partinin nereden nereye gitmek istediğine ilişkin hep önemli ipuçları vermiştir. 26-27 Şubat kurultayları da bu tür bir işlev görecek gibi. Batılı sosyal demokrat partilerin kurultay toplama amaçları, gündeme göre lider seçimini de içermekle birlikte, asıl olarak, toplumun gidişatı ile partinin gidişatını ideolojik temelli örtüştürme odaklıdır.
1980 sonrası yeniden açılan CHP'nin olağan/olağanüstü, program veya tüzük kurultaylarını bir an için hatırladığımızda, toplumsal talepleri veri alıp, bu taleplerin üzerine partinin ideolojik kimliğini oturtan, hatta kimliğini yeniden tanımlamaya odaklanmış olanı neredeyse yoktur. Lider tasdiki ya da liderin talep ettiklerini tasdikten ibaret kalan kurultaylar bazen toplumsal talepleri kâğıda dökmüş, fakat hiçbiri çağdaş, özgürlükçü sol anlayışı uygulamaya sokamamıştır. Sonuçta CHP kurultaylarından hatırda kalan; ya parti içi kavgalar ya da pop çağı görsellikleriyle takviyeli "one man show" lardır.
Son kurultay sürecinde muhaliflerle mevcut yönetim arasındaki ayrışmayı ilk bakışta Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi karşıtlığına dayalı partide mevzi kapma temelli ayrışma, restleşme olarak okuyabiliriz. Fakat bu, yüzeysel kaldığı gibi, yanıltıcı da olur. Bugün 2 kurultay vesilesiyle CHP'de yaşanan, hatta Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği andan itibaren açığa çıkmaya başlayan; partinin SHP'lileşme ya da 1940'ların CHP'sine öykünme arayışları şeklindeki gizli, ideolojik referansları da olan ayrışmadır. Nitekim Baykal ve Sav'ı da gidişat konusunda endişelendiren husus; yıllar sonra partinin SHP'lileşmesi riski, SHP-CHP birleşmesiyle yeni CHP'de inşa ettikleri katı ulusalcı-devletçi otoriter çizginin kırılma, hatta parçalanma olasılığıdır.
Parti üst yönetiminde bugün Kılıçdaroğlu ve destekçilerinin topyekûn partinin SHP'lileşmesi taraftarı olduğunu söylemek tabii ki mümkün değil. Bugün Kılıçdaroğlu etrafında laikçi, katı ulusalcı, askeri vesayet, otoriter devlet yanlısı azımsanmayacak siyasi aktör mevcut. Bunların genel başkan etrafında kenetlenmesinin nedeni; partinin SHP'lileşmesine sıcak bakmalarından çok, cari gücün, otoritenin kanatları altında siyasi geleceklerini güvende hissetmeleridir.
CHP'nin SHP'lileşmesi ya da arkaik CHP'lileşme
Kurultaylar dizisini partinin kader kurultayları olarak nitelendirmemizin temel gerekçesi; CHP'nin yaklaşık 20 yıldan beri ilk kez bu ölçüde yol ayrımında olmasıdır. Kurultayın toplanma gerekçesi tüzük değişikliği olsa ve kurultayda genel başkan seçimi yapılmayacak olsa da, 1. kurultayın toplanması için aranan sayısal çoğunluğun sağlanmaması durumunda, sonuçları itibarıyla 2. kurultay genel başkan seçimli kurultaydan daha önemli hale gelecektir. Böyle bir durum, Kılıçdaroğlu'nun meşruiyetinin sorgulanma zeminini yaratacağı gibi, ağır aksak da olsa yenilenmeye çalışan CHP'den arkaik CHP'ye geri dönüşün yolu açılacaktır. 1. kurultay toplanıp, tüzük değişiklikleri gerçekleştiği takdirde ise, CHP'nin önce SHP'lileşmesi, ardından SHP'yi de aşan boyutta özgürlükçü sol, sosyal demokrat bir partiye doğru evrimleşme yolunda adımların atılma potansiyeli oluşabilir.
CHP'nin SHP'lileşmesinden kastedilen; 1990'lardaki SHP'nin topyekûn yeniden inşası olmayıp, dönemin SHP'sinin özgürlükçü sol anlayışının, özgürlükçülüğü dinsel, etnik kimlikler başta olmak üzere, her türlü kimliğin kamusal görünürlüğüne ve temsiline imkân tanıyan, çoğulcu, vesayet karşıtı bir anlayışa doğru evrimleşmesidir. Ekonomi politikalarında sosyal adaletin, hakça paylaşımın olabildiğince genişletildiği, içeride piyasa, dışarıda küreselleşme gerçeklerini kavrayacak bir yeni sol anlayışın benimsenmesidir. Bu çizginin karşısında ise, muhaliflerin temsil ettiği anlayış durmaktadır.
2000'lerin Türkiye'sini 1940'ların siyaset, devlet, toplum özlemiyle inşa etme taraftarı olan arkaik CHP çizgisinin kader kurultaylarından zaferle çıkması, CHP için belirsizliğin, işte o zaman yüzde 20'lere sıkışıp kalmanın habercisi olabilir. "
Yetmez ama evet mi?"
Medyaya yansıyan ve özetine ulaştığımız kadarıyla tüzük değişiklikleri, CHP'nin parti ile örgüt siyaseti tahayyülünün eskisinden radikal bir kopuşa denk düşmediğinin habercisi. Nitekim seçimlerde çarşaf liste uygulamasının asıl olduğu kabul edilse de, kongre üyelerinin belirli çoğunluğuyla blok liste usulüne başvurma imkânının bulunması ya da milletvekili adaylarının belirlemesinde önseçim ve aday yoklaması dışında, merkez yoklamasının devre dışı bırakılmaması gibi örnekler bu bağlamda düşünülebilir.
12. maddede yapılan değişiklikle MYK kararıyla üye yazılanlara 3 aylık süre içinde seçilme hakkı verilirken, seçme hakkının tanınmaması, partideki delege ağalığı düzenine karşı getirilmiş bir önlem olsa gerek.
Parti içi eğitim faaliyetlerine katılım zorunluluğu getirilmesi, muhaliflerce "yılların CHP'lilerine CHP'lilik mi öğretilecek?" şeklinde eleştirilse de önemlidir. En azından siyasette "Hayat boyu öğrenme"yi başlatması bakımından. Örgüt yapısına "Kadın ve Gençlik Kolları" gibi yan kolların girmesi, oy haklarının bulunması koşuluyla işlevsel olabilir. Çeşitli kademelerdeki adaylıklar için yüzde 33'lük cinsiyet kotası da pozitif ayrımcılık bağlamında önemli görünüyor. Salt bu değişiklikler dahi veri alındığında, tüzük vesilesiyle süren değişim önemlidir. Fakat nihai amacın daha köklü olması şartıyla.